Monday, April 16, 2007

Little Children



Daha önce bu blogda bahsetmiş olduğum banliyö yanılsaması şeysini anlatan bir film daha. Bu konudan hala bayılmadıysanız filmi seveceksiniz. Ben artık nefret ettim. Tamam anladık. Aslında Amerikan rüyası diye bişiy yok. Herşey sahte, sonuçta onlar da insan ve hata yapabiliyorlar falan filan. Ama artık bu konuyu anlatan bir filmi daha kaldırmıyor benim bünyem.
Amerikalılardan ve onlara özgü olan herşeyden midem bulanıyor.
Herşeyin bir sebebi olmasından da bıktım. Kimse tarafından sevilmediği, dışlandığı ya da küçüklüğünde bir travma yaşamış olduğu için suç işleyen karakterlerden de bıktım. Yetti be püf!!!

Copying Beethoven, "Copying" Dostoyevski, "Copying" Amadeus




Bu sene İstanbul Film Festivali'nde gösterilen, şu yukarda afişini görmüş olduğunuz film, "Copying Beethoven"; böyle ünlü sanatçıların hayatlarını anlatan filmleri seven biri olarak bayaa ağzımı sulandırmıştı. Sonra nasıl olduysa izledim. Ancak beklentilerimi boşa çıkardı. Peki neden?

Çünkü daha önce izlediğim iki filmden çalıntı fikirler içerdiği fikrine kapıldım. Sadece benzerlik bulmaya çalıştığı zamanlarda açılan algımın bana bir oyunu mu bu, yoksa gerçekten de yönetmen böyle bir densizlik yapmış olabilir mi bilmiyorum. ama ben sevmedim bi kere napalım?
O sözünü ettiğim iki filmse The Gambler (1997) ve Amadeus(1984).
The Gambler, Dostoyevski'nin, Kumarbaz adlı romanını yazma aşamasını sinemaya aktarmaya çalışmış olan bir film. Bir kaç sene önce TRT2'deki Sinema ve Edebiyat kuşağında izlemiştim. Dostoyevski yayıncısı Stellovsky'ye borçlu olduğu için 1 ay içinde yeni romanı "Kumarbaz"ı bitirmek zorundadır. Kendisine yardım etmesi için işe aldığı Anna Snitkina, Dostoyevski'nin tüm hayatını değiştirir, Anna'yla evlenir falan filan. Film bu gerçeklere dayanan öyküden yola çıkılarak çekilmiş. Bir yandan Dostoyevski ve Anna arasında gelişen ilişki ve bir yandan da o sırada yazmaya çalıştıkları Kumarbaz, birlikte gelişen iki öykü olarak anlatılıyodu filmde.
Şimdi gelelim Copying Beethoven'la alakasına.
Yıl 1824. Beethoven hayatının son yıllarını yaşamakta ve 9. senfoniyi bitirme çabası içinde. Sağırlık, yalnızlık ve gün geçtikçe bozulan ruhsal durumu nedeniyle çok zor günler geçiriyor. Bu yüzden senfoniyi bitirmek te hayli zor. Sonra kendine bir yardımcı bulmalarını istiyor. Ve bulunan yardımcı konservatuar öğrencisi genç bir bayan. Adı daaa: Anna Holtz. e yuh diyorum bari ismi değiştirseydiniz. Beklenildiği üzere, Anna, Beethoven'ın kalan bir kaç yılını değiştiriyor, güzelleştiriyor.
Ancak şu noktaya dikkat çekmek isterim ki, Dostoyesvski'nin Anna'sı gerçek bir karakterdi, Beethoven'ın Anna'sı ise kurgusal. Yorumu size bırakarak hemen Amadeus'la ilgili şüphelerime geçiyorum.
Evek, Copying Beethoven esas öyküyü Dostoyevski'nin hayatından araklarken, diğer ayrıntılarda Amadeus'u taklit etmekten çekinmemiş gibi görünüyor. Film boyunca bunu hissettim ama bir sahne var ki orda emin oldum. Beethoven'ın hasta yatağındayken, yaptığı besteyi Anna Holtz'a yazdırdığı sahne, Amadeus'ta, Mozart'ın gene hasta yatağında Requiem'in Confutatis bölümünü Salieri'ye yazdırdığı sahneyle nerdeyse birebir aynı. Ha sonra bi de şey var. Beethoven'ın Anna Holtz'ın yaptığı besteyle dalga geçtiği sahne de, Mozart'ın Handel ve Salieri'nin eserleriyle dalga geçtiği sahneler birbirine çok benziyor. Anlaşılan o ki, Beethoven'ın karakteri üzerine kafa yormaktansa, ikisi de dahi ikisi de müzisyen diyerek, hazırda elinin altında bulunan "Mozart karakterini" Beethoven'a mal etmekte bir sakınca görmemiş yönetmen Agnieszka Holland.
Böyle filmlere prim vermeyelim, izlemeyelim, izlettirmeyelim, festivallere getirmeyelim. Haa tv'de gecenin bir yarısı verilirse izleyebilirsiniz bak...