Wednesday, February 07, 2007

Adaptation ve Ouroboros




Bu film, -yani Adaptation işte canım Tersyüz diye gösterildi ya bizde- dünyanın en güzel filmi değil. Charlie Kaufman'ın senaryosunu yazdığı diğer filmler "Being John Malkovich" ya da "Eternal Sunshine of Spotless Mind" kadar güzel de değil. Ancak, bu filmle aramda özel bişey var benim, o yüzden seviyorum tamamen duygusal.
Nolduğunu merak ediyosanız buyrun burdan:
"Bendeniz, bundan yaklaşık 5 yıl önce filan okulun kütüphanesini karıştırırken bulduğum kalıncaaa Sanat dergilerinden rastgele bir sayı seçip, içinden de rastgele bir sayfayı açıp okumaya başlamıştım. (Halbuki oraya Kimya kitaplarına bakmaya gitmiştim ehun) Açtığım sayfada, hayatım boyunca karşılaşmış olduğum en gizemli, en ilginç, en tanıdık ama bir o kadar da yabancı olan bir imgeyle karşılaştım. OUROBOROS.

iyiliği ve kötülüğü temsil eden iki tanrının varolduğuna inanan gnostik düşünce, kendi kuyruğunu yutan ejderha başlı yılan.
sonsuz bir kısırdöngünün, iç içe geçmişliğin, birbirini takip eden, süregelen herşeyin simgesi.



sonracığıma öğrendiğim bu yeni kelime ve temsil ettiği şeyden o kadar etkilendim ki, onu herhangi bir yerde herhangi bir şekilde kullanmayı istedim.
Aynı hafta Cuma günüydü, sinemalarımıza gelen filmler arasından sırf afişini beğendim diye (gene!) Adaptation'u seçtim.
Kendimi Charlie Kaufman'ın kendini ezen, nefret eden ve yokolmak isteyen karakteriyle, daha film başlar başlamaz özdeşleştirebilmem şöyle dursun. bi dakka ya gerçekten şöyle dursun. şimdi buraya filmin açılış sahnesinde Charlie Kaufman karakterinin (Nicholas Cage'in canlandırdığı) iç sesinden dinlediğimiz monologu aktarmak istiyorum. sonra durduğumuz yerden devam ederiz canım bi bekleyin. sıkılanlar terkedebilir, sayıklıyorum ne de olsa.

"kafamda özgün bir düşünce var mı? kel kafamda? belki daha mutlu olsaydım, saçlarım dökülüyor olmazdı.hayat kısa. iyi değerlendirmem gerek. bugün kalan hayatımın ilk günü. ben yürüyen bir klişeyim. doktora gidip, bacağımı muayene ettirmem gerek. yanlış bir şey var. kalça kemiğim. dişçi gene aradı. çok geç kaldım. işlerimi ertelemeyi kesersem, daha mutlu olabilirim. tek yaptığım koca kıçımın üstünde oturmak. kıçım bu kadar büyük olmasaydı, daha mutlu olabilirdim. gömleklerimi kıçımı saklamak için sarkıtmazdım.tekrar jokinge başlamalıyım. günde 5 mil, bu sefer yapmalıyım. belki de kaya tırmanışı. hayatımı tersine çevirmeliyim. ne yapmam gerek?aşık olmam gerek. bir sevgilimin olması gerek. daha fazla okumalıyım. kendimi geliştirmeliyim.rusça falan öğrensem nasıl olur? ve ya bir enstrüman alsam? çince konuşabilirim. çince konuşan ve obua çalan senaryo yazarı bulmak oldukça güç. bu harika olur.saçımı kısa kestirmem gerek. kendimi ve insanları saçlarım konusunda kandırmaya çalışmayı kesmeliyim.ne kadar üzücü? olduğum gibi görünüp, kendime güvenmeliyim. kadınların etkilendiği şeyde bu değil midir?erkeklerin çekici olmasına gerek yok. ama bu doğru değil. özellikle de şu günlerde. bu aralar erkeklerin üzerindeki baskı neredeyse kadınların üzerindeki kadar. neden sadece var olduğum için gülünç duruma düştüğümü hissediyorum? belki de beyin kimyamdan dolayıdır. belki de benimle ilgili yanlış olan şey budur. kötü kimya. hormonel sorunlar ve korkular kimyasal dengesizliğe indirgenebilir. ya da bir çeşit tepki vermeyen sincapsam. bu konuda birinden yardım almalıyım... ama akabinde de çirkin olacağım. hiçbir şey bunu değiştiremez."

evet şimdi durduğumuz yerden devam edelim. bu film, ünlü yazar susan orlean'in çok satan kitabı "the orchid thief" (orkide hırsızı)i senaryolaştırmaya çalışan ama bir türlü beceremeyen sonunda kitabı senaryolaştırma aşamasındaki charlie kaufman'ın yaşadıklarını senaryolaştırmaya çalışan charlie kaufman'ın yaşadıklarını anlatıyor. elinde ayna tutan bir adamın karşısındaki aynadan yansımasına bakması gibi bişiy ne biliim işte.
sonra filmin ortalarında bir yerlerde yaptığı şeyin garipliğini bir anda anlayan Charlie Kaufman, yine kendi kendini aşağılayarak şöyle der: "it's called ouroboros, and that's me."


sanırım bu, izlerken ağladığım en ilginç film sahnesi olabilir...