
patricia highsmith'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış.
ehem. ben bu filmi yaklaşık 6 yıl önce izlemiştim ilk defa. sonra bir kaç defa daha izledim. aslında birden fazla izlenecek kadar mükemmel bir film değildi. ama müzikleri çok güzel. sonunda dayanamayıp gidip kasedini almıştım. evet, benim önerim şu; eğer jazz müzik dinlemek istiyorsanız ama nerden başlayacağınızı bilemiyorsanız, bu filmi izleyin. gerçekten cazı sevdirebiliyor.

filmin en sevdiğim bölümleri; philip seymour hoffman, matt damon'ın my funny valentine'ı seslendirdiği sahne ve kilise korosunda stabat mater'i söyleyen küçük çocuğun olduğu sahne.
ayrıca, ripley'in sık sık aynada kendine bakması hadisesi, filmde kişilik bölünmesi ve şizofreninin altını çizen güzel bir ayrıntıdır. dickie'nin odasında onun kıyafetlerini giyip aynada kendine bakması ya da trende kompartımanda kendi yansımasını dickie'ninkiyle çakıştırıp kendine bakması gibi sahneler şimdilik hatırladıklarım... ayrıca filmin başında ve sonunda tom'un çatlak bir aynadan parçalara bölünmüş yansımasını izleriz. bu da şizofreniyi sinemada simgesel olarak anlatmanın başka güzel bir yoludur falan filan. bunların bir kısmını da sinema dergisinden okumuştum onu da belirteyim =)
gelelim müziklere...
soundtrack albümünün güzelliğinin yanında film hiç kalır diye düşünürüm. gabriel yared'in film için bestelediği birbirinden güzel theme müzüklerinin yanısıra, jazz ağırlıklı harika bir soundtrack albümü vardır bu filmin. arşivliktir kesinlikle. my funny valentine'ın matt damon yorumu, sinead o connor'ın şizofrenik şarkısı lullaby for cain, miles davis'ten nature boy, efendime söyleyim, dizzy gillespie'dan yerinde duramayan bir the champ yorumu, ve en güzeli vivaldi'nin stabat mater'i . herkes dinlesin...
ve son olarak belirtmek isterim, patricia highsmith'in aynı adlı romanı, mystery writers of america isimli kurumdan edgar allen poe ödülü almıştır. ve filmde cate blanchett'ın canlandırdığı meredith lounge karakteri romanda kesinlikle yoktur.
No comments:
Post a Comment