
sanırım kendimi yakın hissettim bu çelişkiye. "loser" olduğu her halinden belli olan sıradan kel ve göbekli bir adam boş gözlerle elinde tuttuğu kitabı okuyor ve filmin adı: "görkemli hayatım".
belgesel, otobiyografi, animasyon ve dramın başarılı bir karışımı olarak kabul edilse de, ben filmi afişinden daha az sevmiştim izlediğimde. yine de hoşuma giden bazı şeyler olmuştu: jazz müzik bağımlılığı, plak koleksiyonu yapma çılgınlığı, sıradan bir hastane memurunun bir çizgi roman kahramanına dönüşmesi falan filan... başka hangi filmde bütün bunlar bir aradadır ki?
ancak filmdeki en önemli şey -bana göre- harvey pekar'ı canlandıran paul gimatti'nin oyunculuğuydu. bu adamın, 90'ların başından beri aklınıza gelebilecek her türlü filmde küçüklü büyüklü rolleri var. sanırım "american splendor", onun ilk önemli rolü olmuş. geçenlerde sinemada night shyamalan'ın yeni filmi "lady in the water"ı izledim. açıkçası filmi fazla sevmedim. hakkında söyleyebileceğim tek kelime var eksik... paul giamatti ise, yine iyiydi. kendisini bundan sonraki işlerinde takibe alma niyetindeyim. hep loser, hep yan karakter, hep mutsuz ama bence tatlı adam yaaa ehueh...